6 Mart 2010 Cumartesi

flight simulator ve bir gaza geliş hikayesi

erciyes üniversitesi sivil havacılık yüksekokulu uçak gövde-motor..... bölümünde okumam nedeniyle kendimi havacılık dünyasının içinden biri gibi hissetmem gerekmiyor aslında, ama böyle bi dürtü de yok değil bi yerlerde. şu model uçaklar bana uzaktan kumandalı arabaları hatırlatıyor, ama ilgimi çekiyor açıkçası. ama böyle saçma bir aleti de uçurtmak için 500 tl gerekiyor ki haliyle ele mahkumuz gene. (bkz:elano)
madem reelde uçamadık bari sanalda uçalım dedik ve flight simulatorle işe başladık. abi tabi bunun bi hikayesi var. flight simulatorün öğrencilerin eline geçmesi benim açımdan bayram havasını beraberinde getirmişti. sonra siktiret kim uğraşıcak dedim. zor gibi görünüyordu. ama o pilot tripleriydi beni gaza getiren. "aileronlar açık mı, flatları indireyim bari, irtifa kaybediyoruz" gibi cümleler kurmak istiyordum. pilot olmak gibi bi hayalim yok halbuki ama bu tip hareketlerin olaya karizma kattığı da bi gerçekti. bir gün zoraki kel hayri'nin elinde cd ile kapıda belirmesi+daha önceden belirttiğim gaz olaylar nedeniyle aldım falan. hayri diyordu ki olm sen boeing 747yi kullan benden sana 1 yemek. sana 1 hafta mühlet falan. çok dingil adam bu hayri. 2 günün sabahı fiziksel olarak mümkün olmayan bir şekilde bir yolcu uçağı olan boeing 747 ile akrobatik hareketler yapmaya başlamıştım. tam bu muymuş lan uçak dediğin tribine girmek üzereydim ki kullandığım platformun sadece bir simulatör olduğu kafama dank etti.
bu da böyle bi anımdır.

29 Aralık 2009 Salı

kayseri güzel şehir

minyatür sıla kafede oturup tek başına nargile içmek ve ardından yurda gelip züngül yemek.
insanlar, bazen oturdukları yerden sıkılırlar arkadaşlar.
o zaman bize düşen yeni bişeyler yapmak alışılmadık. bunu yapmayalı uzun süre olmuştu ilaç gibi geldi ergen ruhuma. - geniş aile izledim o yüzden ergen dedim -
bunu bi ritüel haline getirmek istiyorum. bana yardım et dünya.
perşembe günü antakya'da olmak fikri de çok güzel.
leame mutluyum.
whatever
take care

31 Ekim 2009 Cumartesi


kayseri'de bir akşam üzeri tnt'de bir film izledim ve hayatım değişti.
"bir yudum mutluluk" orhan gencebay filmi.
konu şu:orhan gencebay bi kızı seviyor falan filan. sonra kız zengin oluyor ve orhan gencebay'ı tanımıyor. bi gazinoda karşılaşıyorlar, orhan gencebay elindeki şarap şişesini parçalıyor ve kadını yaralıyor falan.buraya kadar, orhan baba'nın yüzüne bakmayan kız bu olaydan sonra orhan baba'ya aşık oluyor.
kızların tuhaflığını anlatan bi film mi acaba yoksa sırf arabesk olsun diye mi böyle bu hikaye.
anlamak mümkün değil.
hayat garip ya vapurlar filan.
whatever
take care.
Ozan

8 Ekim 2009 Perşembe

kayseri'de bir thom yorke(hayır değil tabi)

bugün bi cafeye gittik. çay söyledik falan. her zaman yaptığım gibi ekstra şeker istedim. hatta diyaloğu aktarıym:
- bi kaç tane daha şeker alabilirmiyim?
- kaç tane?
- sekiz tane
şekerleri getirdi.
- sen bi daha çay içme.
- :)) neden abi?
- batırırsın olm sen bizi. ciddi söylüyorum bundan sonra buraya gelirsen şeker vermem.
- sen kayserili misin abi?
- kayseriyle ne alakası var?
- antakya'da hiç olmazdı böyle şeyler:)
- e normalde 1 çaya 2 şeker verilir gözüm şimdi 8 şeker 4 çay demek. onlar da arkandan küfrediyodur merak etme sen.
- haklısın abi ne diyim.

25 Eylül 2009 Cuma

birden durdu tüm dünya

ars longa vita brevis... sanat uzun hayat kısa. gerçekten daha eli yüzü düzgün zamanlarım da oldu her kertesinde mutluluk hissettiğim veya hüzün veya daha güçlü duygular falan filan. ama tam boşa çektiğim bi kartın ertesinde görebildiğim yeni bi şafak benim için duygular. zor belki, kızıl bi şafak ama güzel bi şafak hem de çok güzel. böyle durumlarda olanakların zıtlanması başınıza gelebilicek en kötü olay ve biraz daha zorlayabilir klasik bi hayat hikayesi için. yenilmemek daha zor, muhakkak zor ama ayakta tutan bişeyler varsa sizi çevrenizde veya içinizde ayakta kalırsınız. bir dünya kurman gerek sadece sevgin baki kalsın. sonrasında o dünya da durur, okullar da biter, adam olur bu çocuk artık farkında. sessizleşiyor insan.
herneyse
take care

21 Eylül 2009 Pazartesi

kendimiziz işte

"uykusuz her gecee yorgun ölesiyeee"... bu gün bu var kulağımda ve gene haleti ruhiyemin hiçbir kertesinde bu şarkıya rastlamıyorum. sonuç ortada kapat gözlerini, düşün nesin sen şu anda, uykusuzluk çeken biri. sadece bu kadar. ama onun dışında kendimiz sadece. extraordinary bi durum yok. bu demek oluyor ki sabah ezanını duydugum için korkuyorum. onun dışında gene devrim bekleniyo falan. aslında devrimimi beklemeyi bırakıyorum şu günlerde çünkü artık yavaş yavaş değişeceğime inanmaya başladım.ah devrimim ah bunu çok sık tekrarlattın bana. geçenlerde şekersiz kahve içebildim ve bu ne demek oluyo:büyüyorum yavaş yavaş. değişiyorum gibi. ya da çok "şehirlerarası yolculuklarda kaybettim çocukluğumu" kıvamındaydım.
whatever
take care

17 Eylül 2009 Perşembe

high and dry

radiohead'in ilk zamanlar en sevdiğim şarkısıydı high and dry. sonra paranoid androidler, karma policeler, reckonerlar falan neyse. radiohead hayranlığımın ilk göz ağrısıdır bi yerde. 2 yıl önce de dinliyodum ölene kadar da dinlicem sanırım. sanırım diyorum:) yani her kertede gitar bulabildiğim şarkıları seviyorum. önce jamie cullum coverını dinledim sonra da www.beemp3.com sayesinde keşfettiğim jorge drexler coverı. taş gibi resmen taş. radiohead versiyonundan daha çok sevdim. jorge drexler denen adama gelirsem akustik adamlardan biri işte. güzel sesli iyi gitar çalan yakışıklı bi latin heralde. başka hiçbi şarkısını henüz merak etmedim.